21 Aralık 2010 Salı

ÖZGÜRLÜĞÜN GERÇEĞİ-6


         ÖZGÜRLÜĞÜN GERÇEĞİ-6

            Yine aynı “Memleket Kurtarma Meselesi” adlı kitabımızdan alıntıya devam ediyoruz:

“a-Vicdanıyla Cüzdanı Arasına Sıkışanlar:

Kardeşim Halil, beni iyi dinle! Bu “göbek patlatma” ve “memleket kurtarma” meselesi, yukarıda söylediğim vasıfları taşımayanlarca kesinlikle başarılamaz!
Muhtemelen “vicdanıyla cüzdanı arasında sıkışan” ya da sıkıştırılan insanlarca hiç başarılamaz! Zaten onların yukarıda saydığımız vasıfları pek taşımadıklarını, taşıyamadıklarını düşünmek, aynen olasıdır! özü dağıtmayalım:
Gerçi bu konu, herkes için ve her mesleğin icrası anlamında doğrudur. Amma ve lakin... Özellikle; Öğretmen ve hukukçular bakamından daha anlamlı ve doğrudur!
Yani bunlarının, “vicdanlarıyla cüzdanları arasına sıkışmaya da, sıkıştırılmaya da” hakları yoktur! Bu konunun öğretmenlere dönük bölümünü, “Çürüme” adlı kitabımızın, “Öğretmenlik Görevden ziyade yetkidir” başlığı altında biraz olsun irdeledik.
Ayrıca bu kitabın aşağı bölümlerinde yer alan, “Öğretmenim.!” başlığı altında kısaca değindik. Buralarda öne sürülen görüşler içerisinde; insanları “vicdanla cüzdan” arasına sıkıştıran ortamların kurutulması gereğini vurguladık!
Sonuç olarak ve kısaca: Bu konunun tek yanlı olmayıp, hem fertsel, hem de toplumsal boyutları olduğunu ortaya koyarak sadece ferde yüklenmedik.
Durum bu olduğuna göre burada, işin bu, yani öğretmenlerle ilgili bölümlerine girmeyeceğiz. Biz şimdilik sadece; yaptığımız bu göndermeyle konunun ilişkilendirilmesi gereğine işaretle yetineceğiz. Buradan hareketle, meselenin hukuk ve hukukçularımızla ilintili bazı boyutlarına kısaca yönelmeye çalışacağız!

b- Bağımsız Yargı:
Hukuk, hukukçu ve yargı teşkilatı, tüm öğe ve unsurlarıyla birlikte gerçekten de tam bağımsız, bağlantısız ve özgür olmalıdır.
Aynı zamanda bu özgürlük; belirli odaklara ya da kurumlara karşı değil, herkese ve her şeye karşı mevcut olmalıdır. Hatta bu meslekleri icra edenler, bizzat kendi kişiliklerinden de bağımsız olmalıdırlar. Yani bu işin erbapları, zaten tartışmasız bir biçimde, kendi çıkarlarının üstüne çıkmış insanlar olmaları gerektiği bir yana, mesleklerinin icrası anlamında, kendi kişiliklerinden dahi bağımsızlaşmalı, onu bile aşabilmiş olmalıdırlar.
Elbet zor bir iştir, bunu başarmak!
Ne var ki imkânsız değildir.
Hemen belirtmeliyim ki;
Bunu başarabilmiş hukukçu pek çoktur Ülkemizde…!
Dolayısıyla; tek ve yegâne bağımlılık ise; bizzat hukukun kendisine olmalıdır bu hususta! Tarif ettiğimiz bu ihtiyaç, herhangi bir toplumu geçiniz;
İnsanlığın en temel ve en önemli vazgeçilmezidir. Dolayısıyla bu konu insanlığa özgülenik bir konudur! Şahıslara yada toplumlara değil…!
“Hukukun; üstünlerin hukuku, yani üstünleri koruyan bir mekanizma olmayıp…”
Tam tersine; bizzat kendisinin herkese karşı üstün olması gerektiği…”
Biçiminde ifadeye gelen espri ve öz, işte bu hususun içinde gizlidir.
Dolayısıyla bu kurum, yani hukuk, hukukçu ve teşkilatı insanlığın ortak malı, ortak değeridir. Kimseye ait değildir. Sadece işlevini daha güzel yerine getirsin diye değil,
İşin bu yönü itibariyle dahi hukuk, hukukçu ve teşkilatı tüm unsurlarıyla birlikte, gerek mensupları konumundaki kişiler tek tek, gerekse kurum olarak, her yönden bağımsız, bağlantısız ve özgür olmak durumundadırlar.
Bırakınız “A” yı, “B” yi…
O kurum görevini özelde kendi toplumu adına yapıyor gibi görünse dahi işin esasında insan ve insanlık adına iş ve işlev görür…!
Hatta… Evrenin, yani mevcudatın dahi temel direğidir…
İşin bu yönü itibariyle onu; insanlığın ilk ve en temel değerlerinden birisi olarak tanımlanmak yetmez. O aynı zamanda mevcudatın da ilk ve en temel ortak değeridir…!
Aynı şekilde; “onun varlığının insanlık tarihinden de eski olduğu” kabul edilmek durumundadır. Dolayısıyla bilinmelidir ki bu kavram; insandan ve insanlıktan hem daha eski, hem daha kapsamlıdır.
Yargı bağımsızlığının altında işte bu vb. değerler yatar.
O bakımdan hiç kimse onun bu vasfını zedeleyici tutum ve davranış içinde olamaz; olmamalıdır. Başta Hukukçular…
Tam tersine bu bağımsızlığı koruyucu, kollayıcı ve pekiştirici olmalıdır herkes.
Yukarıda değindiğimiz gibi; buradaki görev herkesin olmakla birlikte daha çok ve bizzat yargı mensuplarınındır. Onların içinde de özellikle yargıçlarındır.
Hocalarımız hukuku ve yargıyı hep hava ile misal ederler:
“O iyi işlediği zamanlarda, aynı temiz havanın varlığının pek fark edilmediği halde insanların ne kadar ferah olduğu, hâlbuki iyi işlemediği zamanlarda, havanın kirlenerek yerini pis ve zehirli bir ortama bıraktığı, sonuç olarak insanların bu durumdan nasıl rahatsız olukları, bunalıp ve boğulma noktasına geldikleri, sudan çıkmış balık misali olduklarını…” anlatırlar.
“İnsanlar hukuk iyi işlerken fark etmeseler de, iyi işlemediği zamanlarda şiddetle bağımsız yargı, yani temiz hava, temiz yargı arar.” derler…!
İşte bunların yolu dahi gerçek bir özgürlüktür.
Tekrar belirteyim ki bence;
Gerçek özgürlüğün temel taşı, oluşabilme yeri, kişinin kendi nefsinden, yani kendi çıkarından dahi özgür olmayı başarabildiği yerdir ve yerdedir! Böylesi bir ortamdadır.
Dolayısıyla ben konuyu özellikle bu açıdan, yani bu kitapta ele aldığım kendi konum açısından irdelemeyle çalışacağım. İşin sair yönlerine mümkün metre girmeyeceğim.
Bahsini ediyor olduğum bu özgürlük elbet herkese gereklidir.
Ancak bir hukukçuya daha da gereklidir.
Bunların içindeyse özellikle yargıçlara behemehâl (öncelikle ve şiddetle) gereklidir. Vazgeçilmezdir!
Buraya önemle eklemememiz gereken şöyle de bir konu var k, çok önemlidir:
 “Yargının ve yargıcın hem kendisi, hem de kurumsal iç denetimi güçlü olmak durumundadır. Aksi halde denetlenemez ve keyfi bir yargı ortaya çıkar ki, elbette bu da çok tehlikelidir! O vakit; yargının yargı, yargıcın yargıç oluyor olmuşluğunun kapısı kapanır. Yargının keyfi bir hükmedici, yargıcın da hükümdarlığının yolu açılır. Bu ise çok vahim bir durumdur! Bu hâl, Karmaşadır! Yetki gaspıdır…! Yıkımdır…! Başta; millete devlet sağlaşacak olan yönetim mekanizması erklerinin, yani yönetim güçlerinin yıkımı…! O organizasyon ile devlet elde edecek insanların çöküşü ve yıkımı…!”
            İşin bu yanı da asla nazardan kaçırılmamalıdır.
            Özellikle son günlerde, Ülkemizde üzerinde sıklıkla düşünülen yargı reformu ve tartışmaları mutlaka bu konuyu da kapsamalı, bu anlamda çözümler üretilmelidir. Üretilmelidir; çünkü bu anlamda da bir kısım hastalık belirtileri vardır.”

            Toplumsal hastalıkları en aza inmiş bir sosyal hayat bizlerin olsun Efendim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder